29 Mayıs 2016 Pazar

Cilt hastalıkları ve böbrekler

    Şifanın izinde adlı yazımda belirttiğim gibi, hastalıkların görüldüğü ve hissedildiği bölgeler aslında hasta olmayabilirler, yani sonuçlarını o noktada görmemiz tedaviye ordan başlayacağımız anlamına gelmez. Hatta bazen lokal tedaviler, hastalığın sebeplerini görmezden geldiğimiz için, hastalığın ilerlemesine sebep olabilir. Bugün tedavisi konusunda hatalara sık rastladığımız cilt hastalıklarından bahsetmek istiyorum. Cilt hastalıklarının sebebini derinlerde, iç organlarda aramak zorundayız. Cildimizin bizi dış dünyadan koruma görevi olduğu gibi boşaltım görevi de olduğunu hatırlatarak yazıma başlıyorum.
     Nasıl boşaltım yapabilir derimiz? Terleme yoluyla toksinleri attığımızı pek çoğumuz biliyoruz sanırım. Bunun dışında sivilce, egzama gibi cilt rahatsızlıklarına sahipsek, cildiniz kan dolaşımına katılmış, böbreklerin temizleyemediği atıkları atmaya, zararlı bakterilerle savaşmaya çalışıyor. Peki modern tıbbın sunduğu çözümler neler? Bağışıklığı azaltarak kızarıklık ve kaşıntı hissini azaltan kortizonlu kremler ve hatta tedavi edilemediğinde kortizon iğneleri. Sivilceler içinse bakterileri yok etmek ve inflamasyonu azaltmak için antibiyotikler. Geçici olarak kullanıldığında hastayı rahatlatması açısından faydasız diyemeyeceğim tedaviler fakat gerçekten bu hastalıkların sebebinin çok daha derinlerde olduğunu bilmemiz gerekir. Tedavinin ise aslında o kadar zor olmadığını fakat sabır gerektirdiğini anlayacaksınız. Öncelikle ciltteki problemler kan dolaşımıyla cildi besleyen damarlarda taşınan toksinlerle ve bakterilerle yakından ilgilidir.
     Kan dolaşımında toksinlerin ne işi var? Şöyle ki, yediklerimiz içtiklerimiz, kullandığımız gereksiz ilaçlar, kimyasallar (deterjan artıkları vs.) yoluyla vücudumuzda toksinler birikir. Vücudumuz bunları temizlemek için pek çok mekanizma kullanır ama bunların toksinleri atmaya yetmediği durumlarda hastalıklar baş gösterir. Çok fazla ve karışık yemekler tüketmek, özellikle de hazır gıdalar ve hayvansal ürünleri aşırı tüketmek, kimyasal deterjanlara, kozmetik ürünlerine maruz kalmak vücuttaki toksin miktarını arttırır. Bitkisel kaynaklı temizlik ve kozmetik ürünleri kullanmak, sebze meyve ağırlıklı beslenmek toksinleri uzak tutmak için faydalıdır. Ayrıca bu toksinleri terleme ve boşaltım yoluyla atmaya çalışan vücudumuza destek olmak zorundayız. Yoksa vücuda dağılan toksinleri çok başka yerlerde hastalık sebebi olarak bulabiliriz. Egzama, sedef, sivilce, romatizmal hastalıklar, farklı toksinlerin vücudun farklı organlarına dağılmasıyla oluşmaktadır. İşte tam da bu esnada modern tıbbın semptomları hafifleterek sizi rahatlatan ilaçlarına dikkat çekmek istiyorum. Bunların uzun süreli kullanımlarda sistemik bir çöküşe sebebiyet vereceğini unutmayalım. Vücudumuz toksinleri atmaya çalışırken biz bağışıklık sisteminin verdiği tepkileri bastırmakla mı uğraşmalıyız? Hayır vücudumuza yardım edip bu toksinleri nasıl daha rahat atabilir bunları düşüneceğiz. Bağışıklık sisteminin baskılanmasını doğru bulmuyorum bu yüzden aşı ve ilaçlar konusunda çok temkinli ve hassas davranmak gerektiğine inanıyorum.
      Nasıl yardımcı olacağız bedenimize; toksinleri atıp daha sağlıklı bir vücuda ve cilde nasıl sahip olabiliriz? Böbreklerimize nasıl yardımcı olabiliriz diye sormak daha mantıklı olurdu herhalde, kanımızı süzerek temizleyen çok çalışkan organlarımız için öncelikle karışık sağlıksız hazır gıdaları ve et, süt gibi hayvansal ürünleri diyetimizde minimuma indirmeli, meyve sebze oranını artırmalıyız. Limonlu su böbrekler için çok etkilidir, aç karnına suyunuza bir dilim limon atarak hem lezzetli hem de böbrekler için faydalı bir içecek hazırlayabilirsiniz, salatanıza çorbalarınıza eklemenizde de hiç sorun yok fakat su böbreklerin yorulmadan çalışması için önemlidir o sebeple limonlu suyu aklınızın bir köşesine yazın, sabah ve akşam aç karnına içmeye devam etmeye çalışın, cildinizdeki değişiklikleri görünce hak vereceksiniz. Ayrıca limonun içindeki kesitlerin, böbrek kesitine benzerliğini görünce ben çok şaşırdım. Allah'ın nimetlerini saymakla bitiremeyiz, bu da öyle bir nimet, şifa olacağı organa benzeyen bitkilerimiz var, ne kadar şükretsek az olur. Resimlerde göreceğiniz diğer bitki maydonoz, böbreklere olan faydası bilinir, idrar ve adet söktürücü olarak kullanılır. Onun da yapraklarıyla böbreğin iç kısmına, sapıyla da böbreği idrar kesesine bağlayan üretra adı verilen kanala benzediğini düşünüyorum. Öncesinde sık sık böbrek ağrısı yaşayan ve cilt problemleri olan birisi olarak öneriyorum fakat farkı ancak bu bitkileri kullanınca anlayabilirsiniz. Ayrıca işe bakın ki çok uygun fiyatta heryerde bulabileceğiniz ürünler, şifayı bazen çok uzaklarda arıyoruz, bahçede pazarda gördüğümüz Allah'ın yarattığı herşey biz değersiz görsek de çok değerlidir. Çünkü biz yalnızca tüketiyoruz onlardaki hikmeti görmezden gelebiliyoruz. Bakanlardan değil görenlerden olalım inşallah.



     Zararlı bakterilerin de vücudumuz için toksin olduğunu da unutmamak gerekir, sivilce problemlerine bu bakteriler sebep olabilir, fakat antibiyotikler iyi kötü bütün bakterileri hedef aldığı için vücudumuz için özellikle de bağırsaklarımızda sindirim için görevli bakterileri de öldürerek sindirim sistemini bozabilir. Daha sonrası ise tam sindirelemeyen gıdaların kan dolaşımına karışması ve alerjilerle sonuçlanabilir. Antibiyotiklerin ve bağışıklık baskılayıcı ilaçların çok acil durumlarda kullanılması taraftarıyım. İnsan beslenme alışkanlıklarını yaşam tarzını daha sağlıklı bir hale sokmadan ilaçlarla iyileşemez bunun farkına varalım artık toplum olarak.
     Organları yormamak ve onların işlerini daha iyi yapması için mükemmel bir yöntem daha var: açlık, tam da ramazana çok az zaman kala bu yazıyı hazırlamam tesadüf değildir herhalde. Oruç, genel olarak vücudumuzu arındırmak için mükemmel bir yöntem, ayrıca manevi faydalarını da düşünürsek, bir zorunluluk bir zorluk değil; Allah'ın her konuda olduğu gibi yemede içmede aşırıya giden kullarına bir lütfudur. Ramazan ayındaki farz olan oruç haricinde, sağlık problemlerimiz için tutabileceğimiz şifa oruçları, dolunay olduğunda 3 günlük oruçlar ve haftanın belirli günlerinde tutulan oruçlar daha sağlıklı ve mutlu bireyler olmamıza yardımcı olur. Şifa niyetiyle tuttuğunuz oruçlarda hem nefsinizi kontrol etmeyi öğrenirsiniz hem de sindirimle uğraşmayan vücut toksinleri temizlemek için bir fırsat bulur, dikkat etmeniz gereken iftarda ve sahurda limonlu suyunuzu bitki çaylarınızı ihmal etmemek, sindirimi zor gıdalardan kaçınmak. Detaylı bilgiyi Aidin Salih hocanın Gerçek Tıp kitabında bulabilirsiniz. Sağlıklı günler dilerim.

Şifanın izinde

     Bizler hastalığın olduğu bölgede tedavi yapılması gerektiğine inanan insanlarız, mesela bacağımız ağrıyorsa problemin orda olduğunu, bacağımızın tedavi edilmesi gerektiğini düşünürüz. Halbuki hekimler de bilirler ki bel ve omurga problemleri bacak ağrılarına sebep olabilir. Yani hastalığı gördüğümüz ve hissettiğimiz yer hasta olmayabilir. Bu da şifanın sırlarındandır, her hastalık lokal tedaviyle iyileşemez hatta daha kötüye gidebilir. Bu yüzdendir ki kimi hastalar kolaylıkla iyileşirken, kimileri de durumu anlayamadığı için geçici çözümlerle durumunu daha kötü hale getirebilir.

     Hastalık aslında şifanın ta kendisidir, neden böyle dedim? Bizleri yataklara düşüren, derman aratan, bulamayınca umutsuzluk içinde ölümü düşündüren birşey güzel olabilir mi? Evet, olabilir düşünün en içten dualarımızı ne zaman ederiz, hastalandığımızda veya zor duruma düştüğünüzde değil mi? Dert gibi görünenler aslında bizi Allah'a yaklaştırarak derman olur, çünkü modern hayatın getirdiği bütün yükler ve sıkıntılar iman etmiş Allah'a tevekkül etmiş bir insanda asgariye iner. Hastalıkların ve sıkıntıların bir sebebi olduğunu düşünen insan için sabırla şifayı aramak gerekliliği vardır, Allah'ın şifa veremeyeceği bir dert bir sıkıntı yoktur, ümitsizlik müminlere yakışmaz. Allah'ın ilmi sonsuzdur, bizimki ise sınırlı, bu sebeple kısıtlı ilmimizle hiçbir hastalığa dermansız gözüyle bakmayalım, kendi adıma bu Allah'ı yetersiz görmektir. Ben şifamı yeterince aramadıysam, bakıp göremediysem bu benim suçumdur. Veya bana şifa verecek şeylerden kaçıp durduysam bu da benim suçumdur. Şifasını bulduğum dertlerim içinse bunun bir ilaç, bir hekim vesilesiyle olsa da Allah'ın bana şükretmek için bir yol gösterdiğini hatırlamalıyım. Sağlık nimeti kaybedilmeden önemi farkedilmeyen bir nimettir, öncelikle sağlığımıza şükretmeye başlarız bir hastalıktan sonra ve diğer detayların sağlığımız olmadan acılar içindeyken bir anlamı olmadığını farkedip daha geniş düşünürüz. Tekrar hastalanmamak içinse daha dikkatli bir yaşam sürmemiz gerekir artık, önceden ne yediğimizi, neler yaptığımızı önemsemezken, bedenimize kendimize daha saygılı özenli bir hayata başlarız. İşte Allah bizi bu şekilde doğru bir yola iletiyorsa şükredelim hastalıklarımıza da, Allah sabreden ve şükreden kullarını şifasını vererek ve daha doğru bir yola ileterek mükafatlandırır.  

    Allah'ın merhametinin çok olduğunu unutmayalım. Ya Şafi ismiyle dua edelim hastalıklarımız ve hastalarımız için. Elbette ölüm de insanlar içindir ama kimi hekimlerin şu kadar ömrün kalmış demelerinden rahatsız oluyorum, hangimiz kaç günümüz kaldığını biliyoruz ki? Bir kardeşimiz ağır hasta diye onun öleceği zamanı söylemek ne kadar doğrudur? Çok sağlam bir insan aniden ölebildiği gibi hastalar da şifa bulup uzun yıllar yaşayabilir. Hastalık derman aratan, Allah'ın yarattığı şeylerin hikmetini ve gerekliliğini bize gösteren, sabrımızı ve imanımızı artıran bir süreçtir. Neden ben demek yerine, ne yapmalıyım diye düşünmek daha hayırlıdır. Hastalanmayan insan yoktur, fakat yaşadığı hayata göre herkesin hastalığı dolayısıyla şifası da farklı olabilir. Hepinize sağlıklı günler dilerim.
   

25 Mayıs 2016 Çarşamba

Ruh ve beden sağlığı ilişkisi

     Sağlık sadece bedenle ilgili değildir aynı zamanda, akli ve ruhani dengemiz de sağlığımızı etkiler. Bazen iç dünyamızda hallettiğimiz sorunlar hastalıklarımızın da yavaşça ortadan kalkmasına sebep olur, buna kendinizde veya çevrenizde şahit olmuş olabilirsiniz. Fiziki sebeplerin olmadığı durumlarda gerçekten kişinin iç dünyasında yaşadıkları bedenine zarar verebilmektedir. Peki nasıl oluyor? İnsan vücudunu modern tıbbın öngördüğü üzere parça parça ayırıp incelemek belki metodolojik olarak daha kolay fakat esasında böyle bir parçalanma bizim bedenimizde söz konusu olamaz. Yani hasta olan bir organı iyileştirmek için bütün bedeni iyileştirmek gerekir, sadece hastalıklı bölgeyi hedef alan tedaviler muhtemelen yarım kalmıştır. Çünkü hastalık düşüncelerimizin, hislerimizin ve yaşam tarzımızın bir sonucudur. Müdahale edilmesi gereken acil durumlar elbette olabilir, ama semptomları azaltmak, hastayı o an için rahatlatmak sorunu çözmez,işin kaynağına inmeli; bunu en iyi hastanın kendisi yapabilir. Çünkü o hayatında nelerin yanlış gittiğini herkesten daha iyi bilmektedir.

     Alternatif tıbbın bana göre modern tıptan en büyük farkı bu; vücudu bir bütün olarak ele alması, hastalığın kendini gösteriş şekline değil derininde yatan sebebe odaklanması. Bugün modern tıpta da pek çok hastalık için düzenli beslenme, spor yaşam tarzı değişikliği öngörülüyor. Hastalanmadan önce de bu uyarılar dikkate alınmalı. Koruyucu hekimlik çok önemli bir konu; nasıl daha sağlıklı yaşarız sorusu vücudumuz iflas etmeden sorulursa, hem hastalar hem doktorlar açısından iyileşme süreci daha kolay olabilir.

     Sudan ve toprak minerallerinden oluşan vücudumuza ihtiyacı olanı verdiğimizde, gereksiz ve sindirilemeyen fakat organlarda, yağ dokuda depolanan yiyecekleri, içecekleri terkettiğimizde daha sağlıklı olduğumuzu farkederiz. Çünkü biz ne yiyorsak oyuz, yediklerimiz hücrelerimize kadar girip orada mikro boyuttaki olayların, enerji üretiminin, DNA onarımının gerçekleşmesini sağlıyor ve yaşamı devam ettiriyor. Bu yaşamsal enerji için yediğimizi unutmayalım. Sadece zevk almak için yemek yemekten vazgeçelim. Elbette kimi besinler kimi insanların yaradılışına daha uygundur ve onları çok severler, bahsettiğim konu bu değil. Bahsettiğim sentetik gıdalar, sentetik koruyucular, tatlandırıcı ve aroma vericiler, bu konuyla ilgili detaylı bilgiyi Aidin Salih hanımın Gerçek Tıp kitabında bulabilirsiniz. Bu konuya değinmeden geçemiyorum çünkü gerçekten sindiremediğimiz besinler vücudumuzun tanımadığı kimyasallar bizlere hastalık olarak dönmekte. Tüketim konusunda insanların pek çok şeyi düşünmeden almasını isteyen kar odaklı bir sektör var, hepimiz daha dikkatli olmalıyız.

     Konumuza geri dönersek, baştada belirttiğim üzere düşünceler, duygular insanın iç alemi fiziki bedenini etkilemektedir. En kolay hatırlayacağınız şey belki de kanser hastalarının moralle hastalığı yendim ifadeleridir. İnsan yalnızca psikolojik durumunu düzelterek; yaşama daha sıkı sarıldığında, negatif şeyleri, çözemediklerini bir kenara koyup; hayatındaki güzellikleri görmeye ve şükretmeye başlayarak, iyileşmesine katkıda bulunabilir. Biz birer robot değiliz bunu hatırlamak gerekli, sadece yemek yemek, ilaç almak değildir bizi iyileştirebilecek olan, içimizdeki inanç, yaşama sevinci ve sevgidir. Bunları kaybettiğimizde zaten yaşayan bir ölü değil miyiz? O zaman bedenimiz neden daha sağlıklı kalmak için çabalasın ki? Herkesten hatta kendimizden bile nefret etmek, hayallerimizi yaşama sevincimizi yitirmek hasta olmak için gayet yeterli bence. Açmak gerekirse, düşünce ve hisler insan beyninde belli noktaları harekete geçirip hormonlar salgılatır bu hormonlar kana karışarak organlara oradan hücrelere ulaşır ve onlara ne yapması gerektiğini nasıl bir durumla karşı karşıya olduklarını anlatır. Hücrelerin davranışları da bizim sağlığımızı doğrudan etkilemektedir. Genel olarak mizaçları birbirine benzeyen insanların aynı hastalıklardan müzdarip olması da tesadüf değildir, çok kuruntulu ve düşünceli, evhamlı insanların genelde mide problemleri yaşaması gibi.

     Kendimizle barışık olmak, Allah'ın bize verdiği nimetler için şükretmek, daha iyi ve güzel bir dünya için çabalamak, yardım etmenin hoşgörünün ve affetmenin değerini kavramak, kısa hayatımıza güzel şeyler sığdırmak için uğraşmak ve aslında ufacık şeyleri bazen çok büyüttüğümüzü, evrenin minik bir parçası olduğumuzu hatırlamak, isyanda değil sabırda birbirimize destek olmak çok daha güzel ve sağlıklı bir hayatın kapıların açacaktır bize. Kendi hayatınızın moral ve motivasyonu siz olabilirsiniz, şifayı en çok kendi içimizde aramanın vakti gelmiştir, biz kendi bedenimizden kendi düşündüklerimizden sorumluyuz unutmayalım. Herkese sağlıklı günler dilerim :)

14 Mayıs 2016 Cumartesi

Tavuklu çorba tarifi

Tam da hastalanmaya başladığımız bahar dönemlerinde hayat kurtaran bir tarif (biraz abarttım) Tavuklu çorba benim çocukluğumda bayıldığım bir çorbaydı, her yaptığımda annemi hatırlatan yemeklerden biridir, çok doyurucudur ve üstelik sağlıklı da ve en önemlisi lezzetli oluşu sanırım :) Başlıyoruz;
Malzemeler;
1adet tavuk göğsü
Yarım kase pirinç (yada arpa şehriye)
1 y.kaşığı domates 1y.k biber salçası
1 domates rendesi
Tavuk göğsünü haşlamak için 1y.k çorba için 4,5 y.k sıvı yağ
Nohut(Önceden haşlanmış buzluktan çıkarılmış)
Nane
Renkli Biberler( Yoksa karabiber+ kırmızı biber)
Tuz

Hazırlanışı;
Tavuk göğsünü yağ ve tuz ekleyerek bir tencerede haşlıyoruz, haşlandıktan sonra elimizle küçük küçük parçalayıp, süzdüğümüz tavuk suyunuda bir köşede bekletiyoruz, bir tencerede yağı salçayı naneyi, tuzu ve renkli biberleri(değirmende öğütebildigimiz biberlerden) kavurup tavuklari ve nohutlari ekliyoruz ardından rendeledigimiz domatesleri de ekleyip karıstırıyoruz. Önce tavuk suyunu üstünede çaydanlıkta veya su ısıtıcısında kaynattıgımız suyu tencerenin yarisini biraz geçecek şekilde ekliyoruz ve kaynadıktan sonrada altını kısıyoruz yaklaşık 20 veya 30dk da çorbamız hazır. Birde piştikten sonra tencereye veya servis ederken limon suyu eklemeyi unutmayın, çok lezzetli oluyor :)

Dip not: Tavuklar konusunda hızla artan şüpheler, yemlerde GDO ve antibiyotik olma ihtimali sağlığımızla ilgili önemli iddialardır, bu konuda tavuk üreticilerinin hassas davranmasını insan sağlığını tehdit edecek birşeyi kar amacı güderek yapmadıklarını ümit ediyorum, ayrıca böyle bir imza kampanyası var destekliyorum, buraya tıklayarak imza verebilirsiniz. Sağlıklı günler dilerim.

Pizza tarifi

Merhaba arada yemek tarifleri de yayınlamaya karar verdim, aklıma ilk gelen ve kolay bir yemek tarifiyle basliyoruz :) Hepimizin cok sevdigi pizza tarifi, bu tarifi tutturmayi bir cok denemeden sonra basardim ama suan gayet lezzetli ve yiyen herkes begeniyor, simdi basliyoruz;
Malzemeler:

Hamuru için;
4 su bardagi un
1 paket kuru(instant) maya
1 bardak ılık su
Yarım bardak sıvı yag (bütün ölcülerde aynı bardagi kullanırsanız süper olur)
Bir tatlı kasıgı tuz, bir tatlı kasıgı seker

Üzeri için;
Bir yemek kasıgı domates salçası, bir yemek kaşığı su bir yemek kaşığı yağ ile hazırlanmıs sos
Sucuk salam sosis dilimleri
Halka halka dogranmıs biberler (acı veya tatlı zevke göre)
Dilimlenmis mantar (isteğe bağlı)
Zeytin
Dondurulmus mısır (Ben iglo kullanıyorum ama hepsi olur konservede olur)
Mozzarella peyniri (Bulamazsanız kaşarda olur, rendelenmis mozzarella büyük marketlerde satılıyor)

Hazırlanışı:
Öncelikle hamuru hazırlıyoruz, çünkü yarım saat kadar mayalanması gerekiyor o mayalanırken biz malzemelerimizi dilimleyebiliriz. Kuru maya su, yag bir kapta karıştırılıp un ilave ediyoruz tabi tuzu ve şekeri de, ardından ne çok sert ne çok yumuşak bir hamur elde edene kadar yoguruyoruz, genelde 5 dk sürüyor. Hamur en az yarım saat sıcak bir yerde üstünede nemli bir bez örterek bekletiliyor daha çok bekleyebilir (kabarana kadar) Hamur şişene kadar biz de malzemelerimizi dilimliyoruz, hamur mayalanınca yagladigimiz fırın tepsisine elimizle bastırarak bir yuvarlak elde ediyoruz. Çok kalın olmaması pişincede kabaracagindan önemli, çok ince olmasıda erken pişip yanmasına sebep olabilir :) Orta kalınlıkta bir hamur elde ediyoruz üzerine domates salçalı sosumuzu elimizle yayıyoruz (kaşıkla yapmak hamuru delebilir). Sonra malzemeleri yukarda verilen sıraya göre diziyoruz, yalnız önemli nokta şurda, peyniri eklemiyoruz fırına verirken 200 derecede ısınmıs fırında 10dk pişiriyoruz önce sonra peyniri ekleyip 5dk daha bekliyoruz peynirlerde eriyince toplam 15dk da pişmiş pizzayı sogutmadan dilimleyip servis ediyoruz ketçap ve mayonezle çok lezzetli oluyor :) Afiyet olsun